Cenaze Namazı Kıldıran Akşamlar

Varıp çeşme başına birlesem ellerimi ne kadar tutabilirim ki. Şikayet etsem güneşe alır mı yanına keder taşıyan gölgemi.

   Varıp çeşme başına birlesem ellerimi ne kadar tutabilirim ki. Şikayet etsem güneşe alır mı yanına keder taşıyan gölgemi. Penceremin yalnızlığa bakan gözleriyle tembih etsem yalancı bahara, sözümü dinler mi çiçek açan kayısı ağacı. Sustukça, sessizliğin “deliliğe vur” tesellisinde gizlendiğimi ne kadar sırlayabilirim. Dudaklarımın kollarından tuttuğu kelimelerin, yumruğunu sıkarak hakim tavrıyla kalemimi kırdığını nasıl izah edebilirim. İzahlarımın boş salıncaklarda çocukluğumun resmini cebinde sakladığını ve gözümün toz dumandan geçilemeyen köy yollarında bir çoban çökertenle konuştuğunu nasıl anlatabilirim.

    Kelimelerin kapısı aralı bugün. Hayali arkadaşlarım kelimeler… Düşünce kaldıran sonra bir daha düşüren, yamalarımı gösterip, gülüp eğlenen ve kabahati bana bulmadığı halde beni, bana kırdıran kelimeler. Güzel günleri bir keseye saklayan, ufacık mutlulukları kucağına alıp kaçıran ve güftesi, makamı ile bir olup bestesi keder şarkıları söyleyen kelimeler…

    Dalı olmayanlar ve bir dala tutunamayanlar ufkun kollarına kanıp bakışlarıyla koşar. Ses tellerinden çıkacak bütün sözlerin mâsiye alınmayacağını ve tesellilere kanılmayacağını bilir. Çiçeği sevip büyütenlerle gösteriş olsun diye ekenleri üstâd Cahit Zarifoğlu ayırt eder. Merhametle konuşan ile merhametinin cenaze namazını kılan beden arasında uçurumlar vardır. Âh şu uçurumlar. Kanadı olana lütuf, kanadı kırılana intihar olan uçurumlar. Dalından kovulanların, sığınacak yeri kalmayanların kendini bıraktığı uçurumlar…

    Akşamlar kıvrılıyor içimde. Hüznün gece lambasıyla çıkıp gelmeden, kendini ışıtamayan sokak lambalarının “yalnız değilsin” dediği akşamlar. Hesabı kitabına uymayanların hüznünde saklı olan akşamlar. Cihanlar harbinin ortasında mevzisini kaybetmiş gariplere yol gösteremeyen ve yalnızlığını katmerleyen akşamlar. Yalnızlığımı emzirip büyüten akşamlar. Sevenleri birbirine yâr etmeyip, birine baharı birine kışı vererek gönülleri soğuk vurduran akşamlar. Tek aşk labirentinde birbirini kaybedenleri ayrı labirentlere koyup gizleyen akşamlar.

    Akşamlar ki aynalardan saklı biraz daha büyütür insanı. Biraz daha eritir. Cebinden çıkardığı şekerle kandırır. Terazide ağır gelmeye başlayınca geceler, tek heceye dönüşür kelimeler. Uçurumlar, irtifa kaybına uğrar ve kendi içine düşeni kimse kaldıramaz. İki eliyle boğaz sıkan yutkunmak gözleri yaşa boğmadan bırakmaz. Tuz Gölü’ne atıf yapmadan, yol kenarında unutulan tesisler gibi harâbeye katmadan, unutulan cami yolları gibi yas tutmadan bırakmaz…

Âh şu akşamlar.
Can çıkmadan cenaze namazı kıldıran akşamlar.
Dalı olmayanların uzaklara daldığı akşamlar.
Âh şu akşamlar.

Yorumlar